21 Nisan 2015 Salı

Tayland Gezisi, Mercan Adası (Koh Larn Adası)



Pattaya'ya bir saat uzaklıktaki Koh Larn adasına (mercan adası) gitmek üzere, kahvaltıdan hemen sonra otelden ayrıldık.



Sahilde, bineceğimiz sürat teknesini beklerken, caddeden bir kortej geçmeye başladı.



Pattaya'da festival kutlamaları, sürprizler devam ediyordu. Teknemiz geldiğinde dizlerimize kadar suya girerek tekneye bindik, can yeleklerimizi giydik ve yolculuk başladı. Adaya doğru yol alırken, dalgalar sertçe teknenin altına vuruyordu ve ben harika bir gün olacağını hissediyordum.





Bir saat sonra kıyıya vardığımızda bizi turkuaz bir deniz, bembeyaz bir kumsal karşıladı. Yine denize inerek, ılık suda yürüyerek kıyıya çıktık. Ormanlarla kaplı, bu harika tropik adada geçirecek beş saatimiz vardı. Bize ayrılmış şezlonglara uzandık, deniz muhteşemdi, hafifçe esen rüzgar havanın sıcağını azaltıyor, yasemin ağaçlarının kokusunu bize taşıyordu. Tropik bir adada olmanın sarhoşluğu çökmüştü üzerimize.




Biraz deniz keyfinden sonra susuzluğumuz artınca, yukarıdaki fotoğraftaki cafeden hindistan cevizi suyu içmek istedik. İlk kez tadına baktığım biraz tatlı, buz gibi bu içeceği çok beğendim.









Ada halkının koruma altına aldığı yaralı bir timsah olduğunu öğrenmiştim, onu da rehberimiz yardımıyla buldum. Sakin bir şekilde ufak bir havuzda yatıyordu.




Yemek zamanı geldiğinde bize ayrılan bölümdeki masaya oturmaya başladık, oturanın önüne bir kaç dakika sonra sıcak balık servisi başladı, salata, pilav ve bir kızartma masada hazırdı. Salatayı yerel rehberimiz Kung Türk usulü hazırlamıştı, soğan, salatanın içinde sevmeyenler için ayrı tabaktaydı. Bütün gezi boyunca bu tür ayrıntılara özen gösterildiğine hep şahit olduk.



Yemek sonrası kahve eşliğinde sohbet ve tekrar tekneye binerek Pattaya sahiline dönüş... Yolunuz Pattaya'ya düşerse tropik bir ada deneyimi yaşamadan dönmeyin derim...

devam edecek...

20 Nisan 2015 Pazartesi

Tayland Gezisi - 1



Güneşli bir Nisan günü Atatürk Havalimanı'na vardığımda saat 17:00'yi gösteriyordu. Check in, bagaj ve pasaport işlemlerini yaptıktan sonra uçağımı beklemeye başladım. Saat 19:35'i gösterdiğinde Katar havayollarına ait uçağımız havalandı, başkent Doha'da transfer yapıp, 01:40'ta Bangkok'a doğru yola çıktık. Yolculuk dolayısıyla heyecanlıydım, havayolu şirketi de sürekli lezzetli ikramlarıyla uyutmadı sağ olsun :) Sevgili Aydın, biliyorum bu satırları okuyorsun, sana ve tüm çalışma arkadaşlarına tekrar teşekkür ediyorum, kolay gelsin :)
Doha-Bangkok arası uçtuğumuz Boing 777 geniş gövdeli, çift koridorlu (koltuklar 3-3-3 sıralanıyordu), ferah bir uçaktı. Önce 4 sonra 6 saatlik bir uçuşla Bangkok Suvarnabhumi hava alanına vardık.



Saatlerimizi 4 saat ileri aldık, rehberimiz Emre Altay ve yerel rehberimiz Kung ile, bizi Pattaya'ya götürecek olan otobüsümüze bindik.
Tayland 70 milyon kadar nüfusa sahip, halkın yüzde 95'i budist, 77 il ve 5 bölgeye ayrılmış. Ülkede yüzlerce tapınak var, çok sık cami gördük ama kilise çok az.
Bütün gezi boyunca karşılaştığım insanların çoğu güleryüzlüydü, fotoğraf çekme isteğime olumlu cevap verdiler. Bir monk bile izin verdi, o fotoğrafı da ileride paylaşacağım.
"Sawade kaa" diyerek iki elinizi birleştirip gülümserseniz, olumlu bir etki yaratıyorsunuz. "Kap kun kaa" diyerek teşekkür edebilirsiniz, ben bu kelimeleri sürekli kullandım.



Binaların önünde kuş evlerine benzeyen ruh evlerini, dua köşelerini görüyorsunuz. Bunların bazıları mütevazi iken bazıları oldukça büyük ve gösterişli; otellerin, iş yerlerinin, evlerin her yerin önlerinde bulunuyor.
Tayland'da trafik soldan akıyor, Pattaya'da en çok kullanılan ulaşım aracı, koyu mavi renkte olan pikaplar, kasa açılarak oturma yerleri yerleştirilmiş, ineceğiniz yere gelince düğmeye basıyorsunuz.


Fotoğrafta sahile inmek için, otelimizin önünden bu araçlardan birine biniyoruz... Pattaya'da gündüz yapılacak pek bir şey yok, bizim her gün bir tur programımız olduğundan sıkılmadık. Gece hayatı renkli, sokaklarda çok yaşlı turist erkeklerin yanında genç Tai kızları görüyorsunuz, bu orada normal bir durum. LGBT bireylere karşı hoşgörü var, toplumdan soyutlanmamışlar, pek çok iş yerinde çalışıyorlar. Ama gece hayatında çalışanlara (orada Ladyboy deniyor) ve AIDS hastalığına karşı dikkatli olunması gerekiyor.


Yukarıdaki fotoğrafta otel görevlisi neşeli Chalee... İnsanlar güleryüzlü, yardımsever, sakin; Bangkok'un İstanbul'a benzeyen trafiğinde kimse sinirlenmiyor, kornaya basmıyor. Market aradığım bir gün, gülümseyerek bir kadın yanıma yaklaştı, bana yardım teklif etti ve marketi tarif etti. Başka bir akşam saat 11 sıralarında, biraz karanlık sessiz bir sokaktan ana caddeye çıkıyordum; yanımdan başları önünde, rahatsız etmeden birkaç erkek geçti. Ama, şu anda yaşlı ve hasta olan kralları konusunda hassaslar, ona yapılan saygısızlığa anlayış göstermiyorlar, bu konu rehberimizin yaptığı uyarılardan biriydi.


Dua köşelerinde, tapınaklarda Buddha'nın önünde eğilmelerinin tapınma değil, saygı gösterisi olduğunu da öğrendik. Erkek çocuklar 18 yaşına geldiğinde, üç ay tapınakta yaşıyor böylece ailelerini onurlandırıyorlar. Kraliyet ailesinden biri sky trenin altındaki yoldan geçiyorsa, saygı gereği treni durduruyorlar... Budist takvimini kullanıyorlar. Biz Pattaya'dayken yeni yıl bayramı olan, Songkran Su Festivali kutlanıyordu. Pek çok kişinin telefonu, su geçirmez torbalar içinde boyunlarında asılıydı, ben de fotoğraf makinemi rehberimizin çantasına koyarak güvenceye aldım. İyi ki almışım, daha önce sözünü ettiğim araçla otele dönerken, su savaşının içinde kaldık. Suyun nereden geleceğini hesaplamanız ve kaçınmanız mümkün değil, timsah gösterisinden çıktığımızda yolda yürüyen filler bile, yol kenarındaki fıçılardan hortumuyla su çekip herkesi ıslatıyordu. Otele geldiğimizde saçlarımdan su damlıyordu :) Fotoğraf makinem ıslanmadığı için benim için çok eğlenceli bir gündü :)
Oteldeki odamda ıslak giysilerimi kurularıyla değiştirip markete su almaya çıktım. Marketin karşısında bir motorsiklet kiralama dükkanı vardı. Büyükanne, anne ve ufak bir erkek çocuğunu orada hep görüyordum. Ben önlerinden geçerken ufak çocuk elindeki kaptaki suyu bana dökmek için uzandı, ben "please" deyince annesi durdurdu. Marketteki işimi bitirdim, tekrar onların dükkanının önüne gittim, "şimdi dök" dedim gülümseyerek. Çocuğun sevinci görülmeye değerdi. Aşağıdaki fotoğraftakiler o şirin çocuk Riu ve annesi :)



devam edecek...

17 Mart 2015 Salı

Mart 2015 Etkinlik, Çerkez Gecesi


Yolculuk için hazırlıklarım başladı, sosyal etkinliklere çok zaman ayıramıyorum. Sanırım bu ay sadece bu etkinlikle sınırlı kalacak. Cumartesi gecesi Çerkez Derneği'nin düzenlediği özel bir geceye katıldım. Ana yurtlarından göç etmek zorunda kalıp, farklı ülkelere yerleşen çerkezlerin buruk hikayelerini, şarkılarda, şiirlerde, danslarda izledik. Kendilerine özgü dillerinin, kültürlerinin kaybolmaması için savaş veriyorlar. Umarım başarılı olurlar, topraklarımızdaki bütün zenginliklerin yaşamasını dilerim...






10 Mart 2015 Salı

Bu Defa Yolculuk Tayland'a

                                      Fotoğraf bir Tayland dostu olan arkadaşım, Mehmet Karik'e ait

Yeni bir yurt dışı planı yapmak için yeni yılın gelmesini bekliyordum. Bir süredir kafamda Fas'a gitme düşüncesi vardı. Her zamanki gibi gitmeyi düşündüğüm yerle ilgili araştırma yapmaya başladım. Fas'la ilgili genel bilgileri ve blog yazılarını okudukça, Fas'ın bana pek te uygun olmadığını gördüm. Seyahate çıkmak benim için yeni yerler, yeni kültürler tanımak ama aynı zamanda mümkün olduğu kadar çok fotoğraf çekmek. Fas'la ilgili yazıları okuduğumda gördüm ki fotoğraf çekmek orada para ödemekle eşdeğer. Özetle söylemem gerekirse daha bir kaç nedenden Fas programımı iptal ettim.

İkinci tercihim Asya'da bir ülkeydi ve Tayland'la ilgili yazıları okuduktan sonra, tur şirketinin yolunu tuttum. Şu an gidiş tarihim 11 Nisan'ı beklerken, ülke ile ilgili yazıları okuyor, videoları izliyorum, haritaları inceliyor ve seyahat defterime notlar alıyorum. Bu arada Tayland'da geçen, baş rolünü Nicolas Cage'in oynadığı Zor Karar adlı filmi bile izledim. Yolculuğa bir ay var, gidip döndükten sonra her zamanki gibi burada fotoğraf ve izlenimlerimi paylaşacağım...

7 Şubat 2015 Cumartesi

Şubat Ayı Etkinlikleri



Şubat ayının ilk etkinliği Enis Fosforoğlu tiyatrosunun İkinci Baskı adlı oyunuydu. Refik Erduran'ın yazdığı oyunu Enis Fosforoğlu yönetmiş. Başrollerini Enis Fosforoğlu ve Selen Görgüzel'in paylaştığı oyunda, sahibi değişen bir gazetenin, politikasının ve çalışanların fikirlerinin nasıl değiştiği anlatılıyor. Ahlak, adalet değerleri sorgulanıyor, günümüze göndermeler yapılıyor.



                                        Topraktan Sanata sürrealist sergisinden bir kaç kare...



Sevgililer Günü ve Kurtalan Ekspres'in Barış Manço, Cem Karaca'yı anma konserinden kareler...


Kömür adlı tiyatro oyunu, madencilerin gerçeğini bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önüne serdi...



                                          Şubat ayının son etkinliği bir Tango gecesiydi...

5 Ocak 2015 Pazartesi

Ocak Ayı Etkinlikleri


Bu ay ilk etkinlik Filmso ( Film Müzikleri Senfoni Orkestrası) konseriydi. Orkestra sevilen film müziklerini, film görüntüleri eşliğinde sundu.


Nazım Hikmet'in doğum günü nedeniyle, Ataol Behramoğlu'nun yazdığı Mutlu Ol Nazım oyununu, başarılı sanatçı Dilek Türker'den izledik. Oyunda N.Hikmet eşi Vera'nın ağzından anlatılıyordu, onun muhteşem şiirleriyle de süslüydü. Bu gece farklı duygular arasında gezindik, duygulanıp ağladık, gururlandık, isyan ettik. Oyunun sonunda kadın erkek izleyiciler, gözlerinden yaşlar inerken, sanatçıyı dakikalarca ayakta alkışladı. Dilek Türker'in oyunun sonunda yaptığı konuşma da büyük alkış aldı. Oyunu izlemenizi tavsiye ederim.




Tiyatro sanatçısı Defne Yalnız bu yıl 60. sanat yılını kutluyor. Nice Yıllara adlı tek kişilik oyunuyla, yaşlanmış ve yalnız kalmış bir tiyatro sanatçısını canlandırırken, hem hüzünlendirdi hem eğlendirdi.


Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından uyarlanan Leyla'nın Evi, dün akşam izlediğimiz oyundu. 



Oyun Leyla hanımın, bir yalıdan yeni sahipleri tarafından hileyle sokağa atılmasıyla başlıyor. Daha sonra oyundaki karakterlerin hayatları kesişiyor, her biri farklı dünyalardan gelen karakterler,  dramatik bazen de eğlenceli durumlar ortaya çıkarıyor. 


Celile Toyon, Ayça Varlıer, Ahmet Uz ve diğer sanatçıları, oyun sonunda salon ayakta alkışladı. Beş yıldır süren oyunu izleme imkanınız varsa tavsiye ederim ama Zülfü Livaneli'nin 60 baskı yapan, 30 dile çevrilen romanını mutlaka okuyun derim.

http://youtu.be/5e1Yfd8KgnE



Pazar akşamı farklı bir müzik ve dans gösterisiyle buluştuk. Hindistan ezgileri ve dansları bizi çok uzaklara götürdü.


Müzik ve danslarla bazen bir ormanda, bazen bir deniz kıyısındaydık, bazen bir şelaleden akan huzur verici suyu hayal ettik.


Gönüllü olarak dans eden grubun dansları arasında ufak bir meditasyon seansına katıldık. Gösteri öncesi isteyenlerin eline kınayla desenler yapılıyordu, ben de katıldım. :)


Bu geceden sonra, uzakdoğu seyahat seçenekleri arasına Hindistan'ı da ekledim.

http://youtu.be/2lg9ra5HI5M


Bu ayı harika bir Küba gecesiyle noktalandırdık. Son de Cuba grubu Latin Amerika ve Karayip müzikleriyle sıcak bir atmosfer yarattı.


Salsa, cha cha, bolero, bachata, merenge gibi türlerde müziklerle hem söylediler hem dans ettiler.


Yedi kişilik grubun sıcak ve sempatik tavırları, Atatürk ve Türkiye ile ilgili söyledikleri de bizi çok mutlu etti.