Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2014 Pazartesi

İstanbul Her Zamanki İstanbul



İstanbul Her Zamanki İstanbul

14:15 vapurundan ineceğim yine yağmurlu bir günde
Sen yine şemsiyeni unutmuş olacaksın
Captain Black kokan saçların biraz ıslanmış, ellerin biraz üşümüş olacak
Sıcak simidimizi paylaşacağız, çay bahçesindeki yavru kediyle.
İstanbul, her zamanki İstanbul
Yıpranmış, hüzünlü, muhteşem
Biz özlem dolu, yorgun, umutsuz
Gözlerimde her an akacakmış gibi duran
İzin vermediğim bir damla yaş.
Ben yokken kimlere sarıldın demek isterken, neler yaptın diyeceğim
Gözlerin hayatım berbat derken; dilin her zamanki şeyler, hayat akıyor diyecek...
Karşı sahilin ışıkları seçilmeye başladığında, iskeleye doğru yürüyeceğiz
Ertesi gün görüşecekmişiz gibi, görüşürüz diyeceğiz birbirimize
Sonra karışacağız
Ne seninle ne sensiz aşklarla dolu
Bu şehire...
(bugün yazdım)

8 Aralık 2014 Pazartesi

Sonbahar



Eylül’dü.

Dalından kopan yaprakların

Sararan yanlarına yazdım adını


Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.

Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül’dü.

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız

Adımlarımızın kısalığı bundandı

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,

Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.

Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.

Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman

En çok sesini aradım.

Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.

Gözlerini sildi zaman...

Dedim ya... Eylül’dü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Cemal Süreya 

3 Nisan 2014 Perşembe

Kırlara Yayılan İlkbahar Gibi


Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Hissedince sana vurulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
Başını göğsüme yasla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Sabahattin Ali
(kısaltılmıştır)

20 Mart 2014 Perşembe



Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ümit Yaşar Oğuzcan

16 Mart 2014 Pazar

Sana Giden Yollar

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi
Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Cemal Süreya
(kısaltılmıştır)

14 Mart 2014 Cuma

Bekle Dedi

Geleceğim bekle dedi, gitti
Ben bekledim
O da gelmedi
Ölüm gibi bir şeydi
Ama kimse ölmedi

Özdemir Asaf


6 Aralık 2013 Cuma

Söz


Aynada başka güzelsin
Yatakta başka
Aldırma söz olur diye
Tak takıştır
Sür sürüştür
İnadına gel
Muhallebiciye
Söz olurmuş
Olsun
Dostum değil misin

Orhan Veli Kanık

20 Kasım 2013 Çarşamba

Cinayet Saati

Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti, eli kolu bağlıydı, ağlıyordu
Dört bıçak çekip, vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

Cinayeti kör bir kayıkçı gördü
Ben gördüm, kulaklarım gördü
Vapur kudurdu, kuduz gibi böğürdü
Hiç biriniz orada yoktunuz

On üç damla gözyaşını saydım
Sarhoştum, Kasımpaşa'daydım
Üzerime yüklediler bu işi
Vapuru onlar vurdu, ben vurmadım
Cinayeti kör bir kayıkçı gördü

Attila İlhan (kısaltılmıştır)

17 Nisan 2013 Çarşamba

Masa Da Masaymış Ha




Adam yaşama sevinci içinde  
Masaya anahtarlarını koydu  
Bakır kaseye çiçekleri koydu  
Sütünü yumurtasını koydu 
 
Pencereden gelen ışığı koydu  
Bisiklet sesini çıkrık sesini  
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu  

Adam masaya  
Aklında olup bitenleri koydu  
Ne yapmak istiyordu hayatta   
İşte onu koydu  
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu  
Adam masaya onları da koydu  
Üç kere üç dokuz ederdi  
Adam koydu masaya dokuzu  

Pencere yanındaydı gökyüzü yanında  
Uzandı masaya sonsuzu koydu  
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür  
Masaya biranın dökülüşünü koydu  
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu  
Tokluğunu açlığını koydu.  
Edip Cansever
(kısaltılmıştır)

21 Aralık 2012 Cuma

Hatırlıyorum


Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara.
Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar...
Ve şehir kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.

Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.

Nazım Hikmet