23 Temmuz 2014 Çarşamba

Anadolu Medeniyetleri, Likya, Frigya


Likyalılar M.Ö 3000 yılının ikinci yarısında, Anadolu'nun güneyinde Teke Yarımadası'nı kapsayan bölgeye yerleşmişler. Likya "ışık ülkesi" anlamına geliyormuş. Likya'dan günümüze pek çok kaya mezarı kalmıştır. Medeniyetin Hint-Avrupa kökeninden geldiği biliniyor. Uygarlık pek çok depremle yıkılsa da yeniden yapılanmış, tarih sahnesinden silinmesi ise Perslerin işgaliyle gerçekleşmiş.



Kökenleri Balkanlar'a dayanan Frigler, M.Ö 1200'lü yıllarda Anadolu'ya gelmiş, günümüzde Sakarya vadisinde, Eskişehir, Afyon, Kütahya'nın olduğu topraklarda yaşamışlar. Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kurulmuştur, başkentleri Gordion'dur (günümüzde Ankara Polatlı'nın olduğu yer). En büyük gelir kaynakları tarımdı, çivi yazısı kullanıyorlardı, maden işçiliğinde ve dokumacılıkta ileri gitmişlerdi (tapates kilimleri ünlüdür). Kimmerler topraklarını işgal ettiğinde Kral Midas intihar etmiş ve uygarlık tarihten silinmiştir.




22 Temmuz 2014 Salı

Anadolu Medeniyetleri, Hititler


Tunç Çağı'na geldiğimizde yaklaşık M.Ö 1680 yıllarında, Hititler Kafkasya üzerinden gelerek, Anadolu topraklarına yerleşir. Başkentleri Hattuşaş'dır. Kralları aynı zamanda başkomutan, başrahip, baş yargıçtı ama pankuş denilen soylular meclisinden onay alması gerekiyordu. Kraldan sonra en yetkili kişi kraliçe Tavanna idi. Halk istediği dine inanır, istediği dili konuşurdu, cinsiyet eşitliği vardı.


Sembolü boğa olan gök tanrı birinci tanrıydı, Kubaba (Kybele) önemli tanrıçalarından biriydi. Dinsel törenlerde tanrılara hayvanlar kurban edilir, dansçılar, akrobatlar, müzisyenlerle tören görkemli hale getirilirdi. Tören ne kadar görkemli olursa tanrıların o kadar mutlu olacağına inanılırdı.
Diz uzunluğundaki giysileri, uzun kollu ve kemersizdi. Yüz seksenden fazla çeşit ekmek ve undan yapılan ürünlerin yanında , et ve süt ürünleri de tüketirlerdi.
Yapılan kazılarda değerli madenlerden pek çok küpe, yüzük, gerdanlık, bilezikler bulunmuştur.
Kile şekil vermekte, çömlekçilikte ustalarmış, eski Hititler toprak rengi, kırmızı seramikler yaparken, imparatorluk zamanında bej, kemik rengi, gri seramikler yapmışlar.
Medeniyetin yıkılma nedeni, bu güne kadar  kesin olarak belirlenememiş.
Aşağıdaki fotoğraf ise, (bizim Hitit Güneşi olarak bildiğimiz), Hitit rahiplerinin kullandığı anlaşılınan bir objeye ait.


Ankara'daki Hitit Müzesi zamanla Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne dönüşmüş durumda, orada yaşıyorsanız mutlaka görmeniz gereken bir müze olduğunu söylemeliyim.

Anadolu Medeniyetleri, Truva

Anadolu toprakları tarih öncesi çağlardan beri onlarca medeniyetin beşiği olmuş, yapılan kazılarda Cilalı Taş devrine ait yerleşim alanları bulunmuş. Bu topraklarda hüküm süren bütün uygarlıklar, bu bereketli topraklardan faydalanırken aynı zamanda arkalarında bıraktıkları kültürle, Anadolu'ya zenginlik katmış.


Kronolojik sıraya baktığımızda ilk karşımıza çıkan medeniyet, Bronz Çağ'da, yaklaşık M.Ö 3000 lerde, Truva medeniyeti. Truva, Kaz Dağları eteklerine, bugünkü Çanakkale sınırları içinde bir liman kenti olarak kurulmuştu. Uzun yıllar boyunca uygarlık, deprem, yangın ve savaşlar nedeniyle sekiz kez yok oldu, bu nedenle bulunan kalıntılar dokuz kattan oluşuyor. Fakat Truva'ya en büyük zararı, arkeolog demeye dilimin varmadığı Alman Schliemann verdi. Kazı yaptığı yıllar boyunca bulduğu pek çok eseri yurt dışına kaçırdı.




4500 den fazla eser ülkemize geri getirilebildi ama daha pek çok değerli eser (yukarıda fotoğraflarını paylaştıklarım gibi) yurtdışındaki müzelerde bulunuyor. Almanya ve Rusya müzeleri (Puşkin Müzesi, en çok eser bu müzede bulunuyor) bunlardan bazıları.


Truva (Troy) medeniyetini tanımamızda sanırım ünlü Truva atı hikayesinin katkısı büyüktür. Bildiğiniz gibi Truvalı Paris, Yunanlı Helen'i kaçırır ve savaş başlar, (asıl savaş nedeni boğazların egemenliğidir) on yıl süren savaştan sonra Yunanlılar savaş alanını terkeder gibi yapıp, gemilerini Bozcaada arkasına gizlerler. Büyük bir tahtadan at yaparlar ve bir asker bunu tanrıçanın hediyesi gibi Truvaya sunar. Truvalılar tanrıçanın korumasını kazanmak için atı içeriye alır. Gece galibiyet kutlamaları yapılırken, atın içindeki askerler dışarı çıkar, yağmalama başlar. Sonuçta Truva harabeye döner, Menelous Helen'i  de alır, Yunanistan'a geri döner...

Dilerim yurt dışındaki müzelerdeki eserler, en kısa zamanda bu topraklara, ait oldukları yere geri döner.

8 Temmuz 2014 Salı

Ovalı Konya Mutfağı

Ovalı, Konya mutfağının lezzetlerini unutturmamaya çalışan, uluslararası etkinliklerde de mutfak kültürünü tanıtmaya çalışan bir kuruluş.
Ramazan menüsünü beğendiğimiz bir restaurant olduğundan dün orada yemeyi seçtik. İftariyeliklerinde hurma, kayısı, zeytin, reçel, bal, kaymak gibi pek çok ürün var. Açılışı süzme mercimek çorbasıyla yapabilirsiniz, tadı tam kıvamındaydı gerçekten.



Ana yemek olarak, pide, kebap çeşitleri, etli ekmek pek çok çeşit var. Biz saç kavurmayı seçtik, etin, kullanılan malzemenin kalitesinin, yemeğin lezzetini nasıl artıracağının göstergesiydi.
Tatlıda seçimimizi, kaymaklı sacarası tatlısı ve sütlü incir tatlısından yana kullandık. Tatlılara da tam not vermemek elde değildi. Genelde bu kadar çeşit yemeği arka arkaya yemesekte Ramazan için bir ayrıcalık yapmak istedik. Bu arada Ramazan menüsünü seçerseniz, iftariyelik, arasıcak, çorba, iştah açıcılar, ana yemek, içecek, tatlı, meyve seçeneğiyle kişi başı 53 TL. ödüyorsunuz. Çeşitlere bakınca makul bir ücret. Bu kadar yemeğin üstüne tabi ki güzel bir Türk Kahvesi içmeden olmazdı.


Son olarak şubelerine göre menülerde ufak değişiklikler olduğunu ve iftar saatinde gidecekseniz rezervasyon yaptırmanızı hatırlatayım, şimdiden afiyet olsun.

17 Haziran 2014 Salı

Kahve Diyarı


Sıcak bir günde buz gibi bir naneli limonata keyfi yapmak istiyorsanız, Kahve Diyarı'nı tavsiye ederim.



Menüden farklı lezzetleri deneyebilirsiniz. Kahveler ve soğuk içecekler benim favorilerim.




11 Haziran 2014 Çarşamba

İtalyan Mutfağı

Bugün dosyalarıma baktım da, kısa İtalya gezisi sayesinde ne çok fotoğraf ve bilgi biriktirmişim; özellikle İtalyan mutfağı hakkında. Pek çoğunuzun bildiği gibi İtalya denince ilk akla gelenlerden biri pizzaları. Bir hafta boyunca gezdiğimiz şehirlerde, bu lezzetin mümkün olduğunca tadına bakmaya çalıştık. Her şehirde farklı şekillerde yapılıyordu, hamurunun bazısı ince bazısı bizim pidelere benzer şekilde yumuşaktı. Ama aklımda kalan, malzemelerin tazeliği, taze taze servise sunmaları, fesleğenin çok kullanımı, peynirin ve zeytinyağının lezzetiydi. Dilim pizzalarınsa büyük ve oldukça doyurucu olduğunu söylemeliyim.


İtalya'da ikinci favorim dondurmaları, oradaki adıyla gelato. Gelato, bizim burada yediğimiz dondurmaya hiç benzemiyor. Yumuşak çabuk eriyen bir kıvamda, öğrendiğime göre günlük yapıyorlar, meyveli olanların yağ oranları yok denecek kadar az ve çok tatlı değil, yapımı konusunda çok bilgi sahibi değilim ama çok daha sağlıklı oldukları kesin. Ve o kadar çok çeşidi var ki hangisini yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. İstanbul'da da İtalyan dondurması satan yerler olduğunu biliyorum ama henüz burada hiç tadına bakmadığım için bir yorum yapamıyorum. Ama en kısa zamanda deneyeceğim.



İtalyan şarabı sanılanın aksine ülkede ucuz, otobüsle bir şehirden bir şehire yolculuk yaparken yol boyunca kilometrelerce üzüm bağlarını görüyorsunuz. İtalyanlar bu konuyu ciddiye almışlar ve marka olmayı başarmışlar.


Ve tabi kahve, kahve İtalya'da neredeyse su kadar tüketilen bir içecek. Sürekli kahve içtiklerini görünce, insan doğal olarak böyle bir izlenime kapılıyor. Hangi tür kahve ısmarlarsanız lezzet garanti, farklı kahveler tadan biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim.


Makarnalara gelince, bir kaç çeşidinin tadına bakma fırsatımız oldu. Soslar bir numara, hamur lezzetli, yine malzemeler taze ve ortaya çıkan sonuç tatmin edici.
Eve döndükten sonra bazı tarifleri denedim, denemeye de devam ediyorum. Bazılarında gerçek lezzetlerine yaklaştım ama tam lezzeti yakalamak için orada kullanılan malzemenin aynısı olmalı. Burada satılan parmesan peynirinin bile orjinal olmadığını duydum, ne kadar doğrudur bilemiyorum.


İtalyanlarda sabah kahvaltısı bizim bildiğimiz kahvaltıya benzemiyor. Onlar kahvaltıda kruvasana benzeyen bir hamur işi ve yanında genelde kahve tüketiyorlar. Biraz çeşitlenmiş bir kahvaltıda meyve suyu, meyveler, peynirler, tart, salam var.


Torino'da tadına baktığımız Bicerin adında bir içecekleri var, tadı müthiş. Kahveli, sütlü, kremalı bir içecek, kış geldiğinde içine rom, likör vb. de ekliyorlarmış.
Tiramisu'yu özellikle en sona bıraktım. Üzgünüm ama yine burada yediğimizle hiç ilgisi yok. Bizim burada yediğimize değişik bir tatlı diyebiliriz ama tiramisu demek haksızlık olur. Tahmin edeceğiniz gibi alt malzeme kek değil kedi dili bisküvisi, aradaki malzemedeki peynir tabiki mascarpone peyniri ... ve rom, içine koydukları rom yüzünden bence çok lezzetli. Bazı arkadaşlara ağır geldi ama ben tadını sevdim. Ne yapalım sürekli yerinde gidip orjinalini yeme şansımız olmadığına göre, elimizdeki malzemelerle tatlı yapmaya devam. :)
Şu ana kadarki bilgilerime dayanarak İtalyan mutfağı bizim mutfaktan daha geniş bir mutfak değil ama onlar bu konuda emek harcamış ve pek çok konuda marka olmayı başarmışlar. Bizim mutfağımızın zenginliğini düşününce, bu açıdan üzülmemek elde değil...
Ağzınızın tadı hiç bozulmasın...

4 Haziran 2014 Çarşamba

Pucca Cafe


Mekana uzun zamandır gitmek istiyordum, bir kaç gün önce gitme fırsatını bulduk.


Kafedeki rengarenk koltuklar insanın içini açıyordu. Fonda Türkçe şarkılar çalıyor, tarzım olmasa da rahatsız olmadım, ses de çok açık değildi. Kafede oynamak isteyenler için tavla da bulunuyor.



Mekan temiz, elemanlar kibar, servis hızlı. Menüden seçtiğimiz kahveler ve dondurma güzeldi, sufle bana biraz ağır geldi. Ben iki çatal aldım, gerisini arkadaşım bitirdi. Hafta arası daha sakin olan cafe, hafta sonu oldukça kalabalık oluyor. Beylikdüzü'ne yolunuz düşerse, Barış Mahallesi Beyaz City'deki bu kafeye uğrayabilirsiniz.