7 Şubat 2015 Cumartesi

Şubat Ayı Etkinlikleri



Şubat ayının ilk etkinliği Enis Fosforoğlu tiyatrosunun İkinci Baskı adlı oyunuydu. Refik Erduran'ın yazdığı oyunu Enis Fosforoğlu yönetmiş. Başrollerini Enis Fosforoğlu ve Selen Görgüzel'in paylaştığı oyunda, sahibi değişen bir gazetenin, politikasının ve çalışanların fikirlerinin nasıl değiştiği anlatılıyor. Ahlak, adalet değerleri sorgulanıyor, günümüze göndermeler yapılıyor.



                                        Topraktan Sanata sürrealist sergisinden bir kaç kare...



Sevgililer Günü ve Kurtalan Ekspres'in Barış Manço, Cem Karaca'yı anma konserinden kareler...


Kömür adlı tiyatro oyunu, madencilerin gerçeğini bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önüne serdi...



                                          Şubat ayının son etkinliği bir Tango gecesiydi...

5 Ocak 2015 Pazartesi

Ocak Ayı Etkinlikleri


Bu ay ilk etkinlik Filmso ( Film Müzikleri Senfoni Orkestrası) konseriydi. Orkestra sevilen film müziklerini, film görüntüleri eşliğinde sundu.


Nazım Hikmet'in doğum günü nedeniyle, Ataol Behramoğlu'nun yazdığı Mutlu Ol Nazım oyununu, başarılı sanatçı Dilek Türker'den izledik. Oyunda N.Hikmet eşi Vera'nın ağzından anlatılıyordu, onun muhteşem şiirleriyle de süslüydü. Bu gece farklı duygular arasında gezindik, duygulanıp ağladık, gururlandık, isyan ettik. Oyunun sonunda kadın erkek izleyiciler, gözlerinden yaşlar inerken, sanatçıyı dakikalarca ayakta alkışladı. Dilek Türker'in oyunun sonunda yaptığı konuşma da büyük alkış aldı. Oyunu izlemenizi tavsiye ederim.




Tiyatro sanatçısı Defne Yalnız bu yıl 60. sanat yılını kutluyor. Nice Yıllara adlı tek kişilik oyunuyla, yaşlanmış ve yalnız kalmış bir tiyatro sanatçısını canlandırırken, hem hüzünlendirdi hem eğlendirdi.


Zülfü Livaneli'nin aynı adlı romanından uyarlanan Leyla'nın Evi, dün akşam izlediğimiz oyundu. 



Oyun Leyla hanımın, bir yalıdan yeni sahipleri tarafından hileyle sokağa atılmasıyla başlıyor. Daha sonra oyundaki karakterlerin hayatları kesişiyor, her biri farklı dünyalardan gelen karakterler,  dramatik bazen de eğlenceli durumlar ortaya çıkarıyor. 


Celile Toyon, Ayça Varlıer, Ahmet Uz ve diğer sanatçıları, oyun sonunda salon ayakta alkışladı. Beş yıldır süren oyunu izleme imkanınız varsa tavsiye ederim ama Zülfü Livaneli'nin 60 baskı yapan, 30 dile çevrilen romanını mutlaka okuyun derim.

http://youtu.be/5e1Yfd8KgnE



Pazar akşamı farklı bir müzik ve dans gösterisiyle buluştuk. Hindistan ezgileri ve dansları bizi çok uzaklara götürdü.


Müzik ve danslarla bazen bir ormanda, bazen bir deniz kıyısındaydık, bazen bir şelaleden akan huzur verici suyu hayal ettik.


Gönüllü olarak dans eden grubun dansları arasında ufak bir meditasyon seansına katıldık. Gösteri öncesi isteyenlerin eline kınayla desenler yapılıyordu, ben de katıldım. :)


Bu geceden sonra, uzakdoğu seyahat seçenekleri arasına Hindistan'ı da ekledim.

http://youtu.be/2lg9ra5HI5M


Bu ayı harika bir Küba gecesiyle noktalandırdık. Son de Cuba grubu Latin Amerika ve Karayip müzikleriyle sıcak bir atmosfer yarattı.


Salsa, cha cha, bolero, bachata, merenge gibi türlerde müziklerle hem söylediler hem dans ettiler.


Yedi kişilik grubun sıcak ve sempatik tavırları, Atatürk ve Türkiye ile ilgili söyledikleri de bizi çok mutlu etti.


22 Aralık 2014 Pazartesi

İstanbul Her Zamanki İstanbul



İstanbul Her Zamanki İstanbul

14:15 vapurundan ineceğim yine yağmurlu bir günde
Sen yine şemsiyeni unutmuş olacaksın
Captain Black kokan saçların biraz ıslanmış, ellerin biraz üşümüş olacak
Sıcak simidimizi paylaşacağız, çay bahçesindeki yavru kediyle.
İstanbul, her zamanki İstanbul
Yıpranmış, hüzünlü, muhteşem
Biz özlem dolu, yorgun, umutsuz
Gözlerimde her an akacakmış gibi duran
İzin vermediğim bir damla yaş.
Ben yokken kimlere sarıldın demek isterken, neler yaptın diyeceğim
Gözlerin hayatım berbat derken; dilin her zamanki şeyler, hayat akıyor diyecek...
Karşı sahilin ışıkları seçilmeye başladığında, iskeleye doğru yürüyeceğiz
Ertesi gün görüşecekmişiz gibi, görüşürüz diyeceğiz birbirimize
Sonra karışacağız
Ne seninle ne sensiz aşklarla dolu
Bu şehire...
(bugün yazdım)

16 Aralık 2014 Salı

Aralık Ayı Etkinlikleri


Deli adlı tek kişilik tiyatro oyunu Gogol'un Bir Delinin Güncesi adlı eserinden uyarlanmıştı, izlerken hayatlarımızı sorgulamamıza neden oldu. İki perdelik oyunda ana konu iletişimsizlik ve yalnızlıktı, oyuncu Devrim Saltoğlu yavaş yavaş deliren bir adamı başarıyla canlandırdı...


Sonunda merakla beklediğimiz Hobbit 3 bugün vizyona girdi ve izledim. Bolca ork, bolca savaş vardı serinin bu son filminde, tabii ki izleyecekler için spoiler vermeyeceğim. 17 yıldır önce Yüzüklerin Efendisi sonra da Hobbit üçlemesiyle bize müthiş fantastik filmler sunanlara teşekkürler. İlk teşekkür yazar Tolkien'e, sonra yönetmen Peter Jackson ve değerli, başarılı oyunculara, emeği geçen bütün ekibe teşekkürler...


                                  Hafta sonu ruhumuzu besleyen harika bir gitar resitalindeydik


Dün akşam Kelebekler Özgürdür oyunu bu ayın ve bu yılın son etkinliğiydi.


Oyuncular Kerem Kobanbay, Buket Dereoğlu, Bedia Ener oldukça başarılıydılar.



Oyunun yazarı Leonard Gershe. Yıllar önce rahmetli Hadi Çaman bu oyunda unutulmaz bir performans sergilemişti.
Oyunculardan Kerem Kobanbay aynı zamanda seslendirme sanatçısı, Herkes Aynı Rüyayı Görür adlı romanın yazarı ve bu oyuna hazırlanmak için 3 ay görme engelli bir çiftin evinde yaşamış.

Kelebekler Özgürdür Fragman - Tiyatro Ak'la Kara: http://youtu.be/m84lQ-F0v_s

oyunun şarkısını Alpay söylüyor

Kelebekler Özgürdür - Alpay: http://youtu.be/5G-10lPy2o8

Astrolojik Burçlar Dijital Çalışmalarım













8 Aralık 2014 Pazartesi

Sonbahar



Eylül’dü.

Dalından kopan yaprakların

Sararan yanlarına yazdım adını


Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.

Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül’dü.

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız

Adımlarımızın kısalığı bundandı

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,

Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.

Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.

Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman

En çok sesini aradım.

Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.

Gözlerini sildi zaman...

Dedim ya... Eylül’dü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

Cemal Süreya 

6 Aralık 2014 Cumartesi

Yıldızlararası ( Interstellar)



Sonunda, vizyona girdikten bir ay sonra Interstellar filmini izleyebildim. Matthew McConaughey'in canlandırdığı Cooper karakteri çiftçilik yapan eski bir pilottur. ( Bu arada izlemediyseniz aktörün True Detective'teki performansını izlemenizi tavsiye ederim) Yeni işinde çok mutlu olmasa da başka seçeneği yoktur, toz fırtınaları arasında, kuraklıkla boğuşan bir kasabada iki çocuğu ve kayınpederiyle yaşamaktadır. Bir gün (detayları izleyebilecekler için yazmayayım) yaşanacak yeni bir dünya bulmak için uzaya gidecek bir ekipte kendine yer bulur...

Filmde uzayın olabildiğince geçekçi bir anlatımı var, yönetmen Christopher Nolan uzay çekimlerinde Hans  Zimmer müziklerini seçmiş. Solucan delikleri, kara delikler, beşinci boyut gibi anlatması çok uzun sürecek konular üç saate sığdırılmış. Nolan senaryoyu normal sinema izleyicisinin anlayacağı düzeyde tutmuş. Bilimsel konuda ahkam kesecek konumda değilim, bildiğim kadarıyla filmde bu konuda büyük tutarsızlıklar yok, benim eleştirim filmdeki duygusal sahnelerle ilgili olacak. Bence böyle bir filme göre ağlama sahneleri fazla uzun tutulmuş. Görsel açıdan ise film beni oldukça mutlu etti diyebilirim. Film belki bir başyapıt değil ama duyularınızı zorlayan, cesur, başarılı bir bilim kurgu...