27 Eylül 2012 Perşembe

Aşk


"Benim birlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ayım. Can dostum, en yakınım, güzellerin şahı sultanım. Hayatımın, yaşamımın sebebi Cennetim, kevser şarabım. Baharım, sevincim, günlerimin anlamı, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm. Sevinç kaynağım, içkimdeki lezzet, eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım, meş’alem. Turuncum, narım, narencim, benim gecelerimin aydınlığı."

Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan'a aşkını böyle sayısız şiirle anlatmış. Bu aşk, aklını ve tatlı dilini kullanan Hürrem Sultan'ı imparatorluk yönetiminde etkili, çok güçlü bir kadın yapmış. Topkapı Sarayı'nın arşivi bu aşkın kanıtlarını saklamakta.


Savaşır gözlerimle gönlüm öldüresiye
Senin güzelliğinin ganimeti yüzünden:
Gözüm kovar gönlümü seni görmesin diye,
Gönlüm ister gözüme pay vermemek yüzünden.
Gönlüm bildirir senin orada yattığını
Öyle bir hücredeki giremez billur gözler;
Gözüm inkara kalkar gönlün anlattığını,
Güzel yüzünün ona sığındığını söyler.
Gönlü dinleyip karar vermek için toplanır
Düşünceler kurulu:soruşturur hakçası
Kurulun yargısıyla bir karara bağlanır
Seven gözün payıyla duyan gönlün parçası:
Senin dış güzelliğin olur gözümün payı,
Gönlüm kazanır aşkın gönlündeki dünyayı.



Romeo ve Juliet Shakespeare'in en bilinen oyunlarından biri. Yıllar boyunca tiyatro sahnesinde oynandı ve oynanmakta, birçok kez filme çekildi. Bu çok ünlü aşk hikâyesinin bildiğiniz gibi trajik bir sonu var. 1976'da Ayten Gökçer ve Kerim Afşar, Tarla Kuşuydu Juliet'te, tiyatro sahnesinde farklı bir Romeo Juliet uygulaması sahnelediler. Oyunda intiharın eşiğinden dönen aşıklar evlenir ve bir de çocukları olur, çığırından çıkmış bir evliliğin içine düşmüşlerdir. Shakespeare sonunda olaylara müdahale etmek üzere eve gelir...

En büyük aşıklar kavuşsaydı ya da kavuşup uzun yıllar beraber yaşasaydı aynı sonu mu yaşarlardı?

Bilim insanları aşk olgusunda pek çok hormonun rol aldığını, bunların tuhaf davranışlara, kalp çarpıntısına, iştah kaybına, uykusuzluğa neden olduğunu söylüyor. Psikolog Robert Sternberg aşk için üç bağ gereklidir der: Yakınlık, bağlılık ve tutku. Ve bu üçünden biri eksikse aşkın biteceğini iddia eder.

Tutkunun ağır bastığı aşklara en iyi örneğin Kleopatra ve Antonius'un aşkı olduğuna inanıyorum. Kleopatra tarihten öğrendiğimize göre güzel bir kadın değildi. Ama akıllı (kaynaklar dokuz dil bildiğini söylüyor), hırslı ve tutkulu bir kadındı. Mısır ve Roma İmparatorluklarını birleştirip dünyaya hakim olmak istiyordu. Fırtınalı iki aşktan sonra bu isteğini gerçekleştiremeden 39 yaşında öldü (yılan zehri kullanarak intihar ettiği söylenir).

1936'da İngiltere tahtına çıkan 8. Edward ise başka bir aşkın kahramanıdır. Edward sadece 325 gün sonra bir radyo konuşmasıyla tahtı kardeşine bıraktığını ilan eder. Çünkü yasalar, kilise ve gelenekler, iki kere boşanmış, Amerikalı sevgilisiyle evlenmesine izin vermemiştir. Bassie Wallis de bu hikâyede fazla güzel olmayan ama hırslı bir kadın karakter olarak karşımıza çıkar. Edward onu mücevherlere boğar. Yirmi yıllık evlilik boyunca kraliyet ailesi Wallis'i tanımaz, sürgünde ama annesinin Edward'ı bütün baskılara rağmen reddetmemesi sayesinde rahat yaşarlar. Madonna'nın W.E adlı yazıp yönettiği, bu aşkı anlattığı film (Haluk Bilginer, Muhammed El-Fayed rolündedir) sinema açısından fazla değer taşımasa da ilginçtir.

Yine bir Osmanlı imparatoru I. Abdülhamit'in haremindeki Ruhşah hatuna aşkı, Kanuni'nin Hurrem Sultan'a aşkı kadar büyük bir aşktır. Fakat bu diğeri gibi karşılıklı bir aşk değildir. O yüzden Abdülhamit aşkına "Siz bana merhamet etmezseniz kim eder, düşmanım bile olsa bana merhamet eder. Bu halimle her gece sabahlarım, billahi ölüm bana daha hayırlı geliyor. Allah-u Teala aşkına beni bu gece mahzun eyleme." diye mektuplar yazar.


Tarih sahnesinde daha pek çok ünlü aşk yaşanmış. Nazım Hikmet'le eşi Piraye'nin, Salvador Dali ile Gala'nın, Ethel ve Julius Rosenberg'lerin aşkları hatırladıklarımdan sadece birkaçı. Karacaoğlan sevdiğinin gözlerine, saçlarına, boyuna övgüler dizmiş:
Sabahtan uğradım ben bir güzele
Ala gözlerine sürmeler çekmiş
Taramış zülfünü dökmüş bir yana
Salıvermiş ince belin üstüne
Alma alma yanakları al gibi
Boyu uzar gider selvi dal gibi
Seherde açılan gonca gül gibi
Sandım kan damlamış karın üstüne
Çıka çıka çıktım yoluna vardım
Verdiği çevreyi koluma sardım
Uğrunda ölümü göze aldım
Divanına durdum yolun üstüne
Orhan Veli kendisiyle ayrı dünyalardaki bir güzele gönül vermiş, bir yandan da aklını çeldiği için takılarak sıralamış satırları:
Uyuşamayız sevgilim, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi.
Senin yiyeceğin kalaylı kapta
Benimki aslan ağzında.
Sen aşk rüyası görürsün ben kemik.
Ama seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani,
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü
Cahit Külebi sevdiğine en samimi dille özlemlerini yazmış:
Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
 

Franz Kafka sevdiği kadın Milena'ya bu mektupla sitem etmiş:
Sevgilim, bana böylesine işkence etmen için ne yaptım? Bugün gene mektup yok; ne ilk postadan, ne de ikincisinden. Bana acı çektiriyorsun! Senden bir yazılı sözcük beni mutlu ederdi! Anlaşılan yeterince kahrımı çektin benim; bunun başka bir açıklaması yok, hem şaşılacak bir şey de değil; ama anlaşılamayacak olan, senin yazıp bunu bana söylemen. Gene de yaşamımı sürdüreceksem şu bir türlü sona ermeyen son birkaç günde yaptığım gibi senden boşuna haber beklemeye dayanamam. Ama artık senden haber alma umudunu yitirdim. Bana susarak söylediğin "elveda"yı ben de yinelemek zorundayım. Postaya verilmesin diye bu mektubun üstüne bedenimi kapamak isterdim; ama bunun postalanması gerek. Bundan sonra mektup beklemeyeceğim.
Franz
Aşk, dünya kurulduğundan beri ona karşı koymayanları içine aldı, mutluluğun sıcaklığından kederin kollarına taşıdı, imparatorluklar yönetti, toplumu etkiledi; her statüden insanı eşit kıldı. Bu dünya var oldukça da devam edecek.

Hiç yorum yok: